10 Mayıs 2012 Perşembe

Anlar - Anlamaz

Küçüklüğümden beri gökgürültüsü bende bu dünyadan olmayana dair bir hissiyat yaratır. Şu anda da gecenin 4.5'u, derinlerden gök gürlüyor ve ben ürperiyorum.

Biraz enteresan yerlere gidiyor bu aralar düşüncelerim. Ölüm üzerine bol bol düşünüp, yabancılaşıyorum, sıradanlaştırıyorum. Hani arka arkaya bardak bardak bardak dersiniz de en sonunda 'ne saçma kelime, bar-dak' diye düşünüp anlamını kaybedersiniz... Sanki öyle biraz. Bir, 'ne olacak ki, hepimiz öleceğiz, normal' rahatlığında geziniyorum; bir 'ölemem ben, ölmek istemiyorum, kimse ölemez, n'aparım ben' paniğinde nefesim daralıyor. Biri çekip alsın şu şeyi gündemimden !

Salt bir korku değil hissettiklerim. Meraktan ölüyorum. :) Deneyimlemeliyim manyaklığında akıl fikir yürütmeceler.

Ne iç açıcı konular bunlar gecenin köründe!

Aslında biraz sinirliyim, ne demeye daha küçükten aşılanıyor ki çocuklara ölüm çok korkunç bir şey diye? Aslında bence korkunç değil,  hem ne malum çok şahane bir yere gidilmediği? Belki uçabildiğimiz, denizin altında nefes alabildiğimiz, aynı anda birkaç yerde birden olabildiğimiz bir yer orası. Neden ta baştan korkutuluyoruz ki?

Ben bir de başkalarının etkilenmesinden, tepkilerinden çok çekiniyorum. Hani ben tek başıma olsam daha kolay atlatırmışım gibi... Birilerinin ardından, sesli ya da sessiz, ağıt yakan birileri, beni, ölümün kendisinden daha fazla korkutuyor. Tek bacağı kırık masalar gibi, hayatta hiçbir zaman aynı olamayacakları düşüncesi, içimde, ağır ve aslında benim hesabıma kesilmiş olmayan bir suçluluk duygusu yaratıyor; sanki ben düzeltmek zorundaymışım, onları orada kanadı kırık bırakmamalıymışım gibi. Oysa kimse kanadı kırık kalmıyor, belki de ben kalıyorum da her işi kendim gibi biliyorum.

Bir de işin, kendi ölümünü hayal etme safhası var ki, sanırım bu genelde uzunca bir zamandır beklediğiniz bir şeye ulaşmak üzereyken ortaya çıkıyor; hani 'zamanım yetmeyecek' kaygısı, suçluluk duygusuyla karışık (ama bu sefer kendinize karşı). 'Niye erteledim ben o hep almak istediğim dans dersini' soruları. Bahanesi kendinden menkul.

Tvde Ali Şen ile ilgili bir haber var, 2014'te uzaya gideceğine dair. Ohooo. 2014'e kim öle kim kala? :)

NLP der ki sevgili okur; aklındaki dilinde, dilindeki hayatında, hayatındaki de aklındadır. Bir şeyi değiştirmek istiyorsan aradan dal; ya aklındakini kontrol et, ya dilini tut, hayat da içeriğiyle uyum sağlayacaktır. O yüzden kendime ve bunu okuyan herkese Borges'in meşhur 'Anlar' şiirini yolluyorum. 


Anlar

Eğer,yeniden başlayabilseydim yaşamaya, İkincisinde daha çok hata yapardım. Kusursuz olmaya çalışmaz,sırtüstü yatardım. Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar, Çok az şeyi Ciddiyetle yapardım. Temizlik sorun bile olmazdı asla. Daha çok riske girerdim. Seyahat ederdim daha fazla. Daha çok güneş doğuşu izler, Daha çok dağa tırmanır,daha çok nehirde yüzerdim. Görmediğim bir çok yere giderdim. Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye. Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine. Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım. Yeniden başlayabilseydim eger,yalnız mutlu anlarım olurdu. Farkında mısınız bilmem. yaşam budur zaten. Anlar,sadece anlar.Siz de anı yaşayın. Hiçbir yere yanında su,şemsiye ve paraşüt almadan, Gitmeyen insanlardandım ben. Yeniden başlayabilseydim eger,hiçbir şey taşımazdım. Eger yeniden başlayabilseydim, İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım. Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla. Bilinmeyen yollar keşfeder,güneşin tadına varır, Çocuklarla oynardım,bir şansım olsaydı eger. Ama işte 85'indeyim ve biliyorumn... ÖLÜYORUM....
Arjantin-1985

B planı olmayan,şemsiye taşımayanlardanım ben de çok şükür. Bir de, hiç niyetim yok ama, bir şey olur göçersem Allah aşkına üzülenlere söyleyin de üzülmesinler. Rahat ölmek de bir lüks ne de olsa, şaka değil. Tele-marketing'de tüy dökücü reklamına denk geldim, tüm ulvi havam dağıldı. Ben yatıyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder